- +90 324 341 65 17 : 80723
- yormer@mersin.edu.tr


MERSİN ÜNİVERSİTESİ YÖRÜK KÜLTÜRÜ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZ MÜDÜRÜ DOÇ. DR. İMRAN GÜNDÜZ ALPTÜRKER’İN EDİTÖRLÜĞÜNÜ ÜSTLENDİĞİ LÜTFİ UĞUR’UN “YÖRÜK KİTABI YÖRÜK ÇOCUĞU LÜTFİ UĞUR” ADLI KİTABI OKUYUCULARLA BULUŞTU
Mersin’in Silifke ilçesinden Araştırmacı-Yazar Lütfi Uğur’un Silifke Gazetesi’nde yayımlanan Yörük kültürü ile ilgili yazılarının seçkisinden oluşan " Yörük Kitabı Yörük Çocuğu Lütfi Uğur " adlı eser Mersin Üniversitesi Yörük Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. İmran GÜNDÜZ ALPTÜRKER editörlüğünde yazılan bir sunuş yazısı ile yayıma hazırlandı ve Paradigma Akademi tarafından yayınlandı.
Kitabın yazarı, hayata konargöçer bir Yörük olarak başlayan ve çocukluk yıllarını yaylak-kışlak arasında göç ederek kara çadırda geçiren Lutfi Uğur, yerleşik bir Yörük olduktan sonra da yaylacılık faaliyeti ile konup göçmeye devam etmiştir. Yörükler arasında “Koca Yörük” olarak ifade edilen, bilge bir Yörük Beyi olan Lutfi Uğur’un kaleme aldığı ve bir kısmı 2015-2024 yılları arasında Silifke Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazılarından, bir kısmı kişisel arşivinden bir kısmı da sosyal medya platformu facebook sayfasında yayımladığı yazılardan derlenen; Yörük-Türkmen kültürü ile ilgili yazıların bir seçkisinden oluşan metinler, bu kitabı ortaya çıkarmıştır. Sadece bir yaşam tarzını değil, aynı zamanda bir değerler manzumesini; Yörük obalarının kültürel mirasını ve yaşam pratiklerini anlamamıza olanak tanıyacak birbirinden zengin içerikte pek çok yazının bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Bir coğrafyanın sesini, kokusunu ve hatıralarını taşıyan her metin, aslında bir yüreğin sayfalar dolusu hikâyesidir. Yörük Çocuğu Lutfi Uğur’un anılarına ve gözlemlerine dayanan “Yörük Kitabı”, Torosların göç yollarında büyümüş, kara çadırda başını gökyüzüne dayamış, çoban ateşi etrafında ezber bozan masallar dinlemiş bir çocuğun, yıllara, mevsimlere ve insanlara tuttuğu ayna niteliğindedir. Burada anlatılanlar; deve kervanlarından yaylaların serin esintilerine, göç yollarından çocukluğun saf heyecanına kadar uzanan geniş bir kültür atlasına işaret etmektedir. Çadır direklerinin gölgesinde, keçi ve koyun sesleri arasında büyüyen Yörük çocuğu Lutfi Uğur’un anıları, aslında bir dönem Anadolu insanının yaşam özeti gibidir. Yarım asrı aşkın bir zaman diliminde, Silifke’nin sahilinden Torosların doruklarına uzanan sayısız göç yolunda atılan her adım, kuşaktan kuşağa taşınacak bir kültürün temellerini atmıştır. Bu kitap, geçmişin tozlu yollarını aydınlatan, sözlü tarih geleneğinin yazıya dönüşmüş en samimi hâllerinden biridir. “Yörük Kitabı”, bugünün modern hayatında -dönüşüme uğramış pek çok şey gibi- Yörük yaşamının nasıl bir zenginlik olduğunu hatırlatan bir başucu eseridir. Hem bireysel bir ömür hikâyesi hem de bir topluluğun yaşam biçimine yer veren; göç yollarında yaşanan zorluklardan yaylaların dinginliğine, doğanın kucağında şekillenen toplumsal ilişkilere kadar bir yolculuğa davet ediyor. Uğur’un yazılarındaki detaylı tasvirler, yöresel ağız unsurları ve geçmişle bugün arasında kurulan köprüler, bu kültürün unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor. Dağlarda sürülen harmanların, göç yollarında çalınan kaval seslerinin, konargöçer yaşamın emeği ve sevinci harmanlanarak satırlara yansımış. Bu satırlarda, Yörük kültürünün karakteristik özelliklerinden halk takvimine, halk hekimliğinden yemek geleneklerine, çocuk oyunlarından düğün âdetlerine; Yörük-Türkmen kültürüne ait geleneksel ekolojik bilgiden sözlü anlatılara, doğa ve evrenle ilgili unsurlardan toplumsal ilişkilere ve yerleşik düzene geçişin getirdiği sosyal dönüşümlerden bu sürecin tarihsel bağlamından toplumsal, kültürel yansımalarına kadar pek çok boyutu bir araya getirilmektedir. Bu bağlamda, eser hem bireysel hem de kolektif bir hafıza aracı olarak değerlendirilebilir. Yörük kültürünü incelemek, sadece bir topluluğun tarihini değil, aynı zamanda bu tarihin evrensel bağlamdaki yerini anlamak demektir. Bu bağlamda, bu kitap, sadece Yörüklerin göç yollarını, yayla deneyimlerini ya da hayvanlarla kurdukları bağı anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda modernleşme ve şehirleşmenin etkisiyle bu kültürün nasıl değişime uğradığını da gözler önüne seriyor. Göçebe yaşam tarzının mevsimsel döngülerle olan uyumu ve bu yaşam tarzının sürdürülebilirlik anlayışına katkıları, eserin dikkat çeken yönlerinden biridir. Yörük kültürünün konargöçer yaşamının doğayla uyum içindeki ritmi, teknolojinin getirdiği yeni yaşam biçimleriyle nasıl etkileşim içinde olduğu, yazarın samimi üslubuyla aktarılmaktadır. Kitap, araştırmacılar, kültür tarihi meraklıları ve özellikle geleneksel yaşam biçimlerini anlamak isteyen halkbilimi, sosyoloji, psikoloji, zooloji, farmakoloji ve botanik bilimi gibi pek çok disiplin için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Kitabın yazarı Lutfi Uğur, çocukluğundan Kültür Müdürlüğüne uzanan çok yönlü serüvenini, kendine özgü bir dille aktarırken; okuru, bir yandan kâh duygulandırıyor, kâh gülümsetiyor. Her anlatı parçası, coğrafyaya sıkı sıkıya bağlı olan Yörüklerin tabiatla kurduğu ilişkiye de ışık tutuyor. Yalnızca insan ve hayvan arasındaki bağ değil, dağların, yaylaların, çadırların ve hatta yol kenarındaki dikenli otların bile bu kültürde ne denli anlamlı olduğunu gözler önüne seriyor. “Yörük Kitabı”nı okurken yalnızca bir insanın değil, koca bir obanın, bir yörenin, bir geleneğin nefesini duyacaksınız. Bu sesi dinlerken Anadolu’nun nabzının nasıl attığını hissedecek; türküler, oyunlar, fıkralar ve birbirinden ilginç hatıralarla dolu bir yolculuğa çıkacaksınız. Zamanın ve mekânın değiştirici, dönüştürücü gücüne inat, kültürün ve anıların nasıl sapasağlam kalabildiğine bizzat şahit olacaksınız. Bu keyifli ve öğretici yolculukta, göçen obalara, yanan çoban ateşlerine, çadırların içerisinde yaşanan sımsıcak anılara göz atarken, satır aralarındaki gülen yüzlerle, hüzünlerle, dostluklarla ve hiç bitmeyen bir yol arzusuyla karşılaşacaksınız. Göç yollarında yorgun düşmüş ama yolda olma arzusunu hiç kaybetmemiş bir çocuğun, kara çadır gölgesindeki anılarından yeşermiş bu satırlar; “bugünü, dünü ve yarını” birleştiren sağlam bir köprü hükmünde. Dolayısıyla Yörük kültürünü bizzat deneyimleyen bir kişi tarafından kaleme alınan bu eseri yayıma hazırlamak Araştırma Merkezimizin Yörük kültürünü tanıtma ve koruma sorumluluğu bağlamında önemli bir çalışmadır. Dilerim ki Anadolu’nun sahip olduğu bu kültürel mirası daha derinden tanıma, anlamlandırma ve yaşatma şevkimizi hep diri tutsun.